Reklam
Reklam
Reklam

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ…BAŞKA BAHARA MI?

2013-15 yılları arası Türk siyasi tarihine ‘Kürt Sorununa Çözüm’ gibi ülkenin temel sorunlarından olan Kürt Sorununa bir asırdır çözülemeyen sorunun çözümü için ortaya konulan siyasi ve sosyal çabaları içeren bir zaman dilimi olarak geçti. Bu dönem, HDP’nin üstüne düşeni yapmaması ve topu Kandil’e atarak ‘postacı’ rolüne girmesi ile Kandil’in de kendi isteklerinde inat etmesi hükümetin ve ana muhalefetin hükümete yeterince destek vermemesi-bizce bu destek kasıtlı verilmedi- heba oldu gitti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşhur ‘Ne Dolmabahçe’si yahu?!’ ez cümlesi ile süreç ‘donduruldu’.

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ…BAŞKA BAHARA MI?
Haber Merkezi
Yayınlanma

17:37 - 19 Kasım 2024

Güncelleme

13:41 - 21 Kasım 2024

Okuma Süresi

5 dakika

 

2013-15 yılları arası Türk siyasi tarihine ‘Kürt Sorununa Çözüm’ gibi ülkenin temel sorunlarından olan Kürt Sorununa bir asırdır çözülemeyen sorunun çözümü için ortaya konulan siyasi ve sosyal çabaları içeren bir zaman dilimi olarak geçti. Bu dönem, HDP’nin üstüne düşeni yapmaması ve topu Kandil’e atarak ‘postacı’ rolüne girmesi ile Kandil’in de kendi isteklerinde inat etmesi hükümetin ve ana muhalefetin hükümete yeterince destek vermemesi-bizce bu destek kasıtlı verilmedi- heba oldu gitti. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşhur ‘Ne Dolmabahçe’si yahu?!’ ez cümlesi ile süreç ‘donduruldu’.

Şimdi dondurulan çözüm süreci MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin terörü bitirmek ve örgütü lağvetmek şartlarıyla Abdullah Öcalan’ın gelsin mecliste bunu DEM meclis grubunda ilan etmesini dile getirmesiyle birçok çevreye göre son buldu. Devlet Bahçeli’nin bu çıkışı ‘ezber bozan’ olarak nitelendirildi. CHP Lideri Özgür Özel ise ‘Bu sorun öyle bir kişinin gelip mecliste konuşmasıyla çözülmez’ şeklinde çıkışını hem ayakbağı hem DEM’i elden kaçırmanın bir anlamı vardı, bize göre. Fakat tartışma süreciyle siyasal iklim genel olarak kabul görüyordu. Top artık DEM Parti ve dolayısıyla PKK tarafındaydı. Ancak Cemil Bayık’ın ‘İşi bitirme kararı bizde, ne Başkan Apo’da ne DEM’de’ şeklinde yaptığı açıklama ve ardından PKK’nin Ankara’da gerçekleştirdiği süreci sabote eden 23 Ekim’deki TUSAŞ’a saldırısı ve sivil insanların ölmesine ve yaralanmasına yol açan eylemi uzatılan eli havada bırakmanın ifadesi oldu, aynı zamanda oluşan siyasal iklim bozulmaya başlandı.  Hal böyle olunca Kürt sorununa çözüm ‘Acaba başka bahara mı ertelendi?’ sorusu kamuoyunun gündemine oturdu, tartışılmaya başlandı.

Halbuki, Devlet Bahçeli’nin çıkışına karşılık Kandil ‘Biz şartsız silah bırakıyoruz, buyurun meseleyi çözün’ şeklinde bir adım atsaydı, her zaman dedikleri ‘Acaba Bahçeli samimi mi?’ durumu test edilmiş hem devlet daha gerçekçi ve ileri adım atmakla karşı karşıya kalmış olacaktı.

PKK veya Kandil Neden Adım Atmadı?

PKK’yi iyi tanıyanlar iyi bilirler ki PKK iki noktada adım atmaz. Bunlardan birincisi PKK asla silah bırakmaz. Örgüt 1990’lardaki bağımsız davranabilme yeteneğini bugün kaybetmiştir. O yıllarda PKK kendi özgücüne dayalı politikalar geliştiriyor ve ona göre eylem yapıyordu. Bugün ise başta ABD olmak üzere birkaç Avrupa ülkesinin tesiri altındadır. Bu nedenle bu ülkelerin ancak menfaatleri istikametinde Kürt sorununa çözüm biçimi tercih edilir, Türkiye’nin değil. İkincisi PKK asla kendisine inanan Kürt kitlesine gerçekleri tamı tamına açıklamaz. O nedenle çözüm sürecini tam olarak kim bozdu sorusu havada kalır. Örgüt kendisine inanan tabanına ‘Süreci Erdoğan bozdu, devlet bozdu’ söylemini telkin etmekte başarılıdır. Halbuki bir süreç bozulduysa tarafların bunda karşılıklı payları vardır. Mesela PKK kendi payına hem tabanına hem kamuoyuna şeffaf bir şekilde açıklayabilmeliydi. Evet’ İktidarın payı bu kadar ama biz de çözüme giden süreçte bozmada payımız bu kadar’ diyebilirdi ki bu, demokratik ve şeffaf siyaset açısından önemli olduğu gibi toplumun sosyal zemininde bir güvenin de tesis edilmesine yol açacaktı. İşte çözüm sürecinin tabiri caizse püf noktası burasıdır.

Çözümün Anahtarı Artık Halkta

Kürt sorununa köklü bir çözümün bulunamaması hem Türklere hem Kürtlere daha doğrusu 85 milyon insana kaybettiriyor. Bir asırdır bu kayıp her yönüyle kendini göstermeye devam ediyor. Peki ama nereye kadar bu kayba tahammül edilecek? Ortadoğu sınırlarının yeniden çizilmek istendiği bir süreçte ülkemizin bekası bir tehlike ile karşı karşıya mı? Bu benzeri soruları tartışmaya devam ediyoruz.

Karşı karşıya olduğumuz bu tehlikeleri halk görmeli artık ve deyim yerindeyse sürece el koymalı. Çözüm önündeki bütün siyasal anlayışlara halk artık destek olmamalı; prim vermemelidir.

Aslında Türkiye’de seçmen sorunun çözümünün önünde hangi siyasal anlayış engeldir sorusunun cevabını çok iyi biliyor hatta bu gerçeği halk iyi de tartışıyor. Tam da bu noktada halkın elinde büyük bir silah vardır, o da sahip olduğu ve sandık. Türkiye’de demokrasinin gelişimi önünde engel oluşturan siyasal anlayışları halk sahip olduğu oy ile gömecek. Bunun pek yakın olduğunu hissediyoruz artık. Halk öyle bir tokat atacak ki bu anlayışı taşıyanlar siyasal sersemlik yaşayacaktır.

Çözüm Nerede Düğümleniyor?

Devletin geleneksel politik anlayışı ve aklı ‘Kürt Sorunu yok, terör sorunu var, elde silah ile siyaset yapılmaz’ diyor,  PKK ise ‘Beni muhatap alacaksın ve bölgenin egemenliğini bana vereceksin aksi takdirde başka yol tanımam’ biçiminde bir dayatmada bulunuyor.

Eğer mesele Türkiyelileşmek ise bunun için PKK’nin elinde silah tutmaya gerek yok. Silah olmayınca Kürtlerin Türkiye’de daha rahat siyaset yapma imkanı olduğunu düşünüyoruz. Yok eğer mesele ayrı yaşamak ise o zaman yukarıda kısaca vurgulamaya çalıştığımız gibi karşılıklı dayatmalar devam edecek, bu durumda olan halka olacak.

Saygıyla…


Bir Yorum Ekle

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam